Kasımpaşa'da dünyaya geldiniz, daha sonra Etiler'e taşındınız. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Çalışma hayatına ne zaman ve nasıl başladınız?
Ben aslında İstanbul Eyüp'te dünyaya geldim. İlk okulu Kasımpaşa'da ortaokul ve liseyi Etiler de okudum. Babam dolmuş şoförüydü. Aksaray, Dolapdere arası o zamanlar parmakla sayılacak kadar az olan arabalardan birisiyle dolmuşçuluk yapardı. O nedenle Kasımpaşa'da oturduk uzun yıllar. Güzel bir çocukluğum oldu. Yazları annemin memleketi Çankırı'nın Atkaracakalar ilçesinde, kışları Kasımpaşa'da Cezayirli Gazi Hasan Paşa İlköğretim Okulunda geçirdim çocukluğumu. Çalışma hayatıma çok küçük yaşlarda başladım. Ortaaokulda okurken aynı zamanda fotoğrafçılarda çıraklık yapıyordum. 16 yaşımda ilk fotoğraf makinemi kendi kazandığım parayla satın aldım. Babamın da desteğiyle ilk karanlık odamı kurup, kendi çektiğim fotoğrafları basmaya başladım. Etiler'deki okullara gidip fotoğraf çekip, karta basıp satarak harçlığımı fazlasıyla çıkartıyordum.
Gazeteciliğe, fotoğraf sevginiz sayesinde adım attığınızı biliyoruz. Tam olarak gazeteciliğe nasıl adım attınız?
1970'li yıllarda başladım. Hürriyet Gazetesi, Türkiye'nin ilk bölge ekini İstanbul'da çıkartmaya başladı. Bende başvurdum. İstanbul-Beşiktaş mahallesinden çöp, kanal, çukur, çarşı, pazar haberler yapıyordum. Daha sonra Milliyet Gazetesi'nde çalışmaya başladım. Ben Cağaloğlu'na (Bab-ı Ali) adım attığımda rahmetli Savaş Ay, Coşkun Aral, Namık Koçak, Tunca Bengin gibi isimler ustalığa yeni yeni geçiyorlardı. Hepsi Milliyet Gazetesi'nin müthiş kadrosunu oluşturuyorlardı. O ekipten çok şey öğrendim. Aydın Candabakoğlu vardı benim ustalarımdan, birlikte uzun süre gece çalıştık. Benim elimden tutup gazeteye götüren asıl ustaysa Seracettin Zıddıoğlu idi. Efsane gece istihbarat sorumlusuydu kendisi.
Meslek hayatınızın ilk yıllarında Hürriyet, Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde çalıştınız. Özellikle Cumhuriyet Gazetesi'nin altın yılları denebilecek dönemde İlhan Selçuk, Uğur Mumcu ve Oktay Akbal'ın yanı sıra nice önemli isimlerle çalışma fırsatı yakaladınız. Mesleğinizin ilk yıllarında usta isimlerle çalışmanız size neler kattı?
Çok şey kattı. Çok şey öğrendim. Önce gece muhabiri olarak başladım. Sonra gündüze geçtim. Adım adım, öğrenerek ilerledim. Öyleydi çünkü. Örneğin ben İlhan Selçuk'a ve eşi Handan Selçuk'a çok yakındım. Aynı mahallede oturuyordum. Ellerinde büyüdüm. Ama yaptığım iş ve ürettiğim haberlerle değerlendiriliyordum. Ne torpil, ne kıyak. Ne kayırma ne de sıyırma... Olmazdı, olamazdı o yıllarda. Başarılıysanız, haberi kokluyorsanız, farklı bakıp, farklı açılar yakalayabiliyorsanız, özel ve atlatma haber üretebiliyorsanız başarılı sayılıyordunuz. Haber nasıl alınır, istihbarat nasıl toplanır, haber nasıl doğrulanır, haber nasıl atlatılır, haber nasıl yazılır, haber nasıl özetlenir, fotoğraf nasıl çekilir? Kadraj nedir? Haber fotoğrafçılığının farkı, ayrıntıları nedir? Hepsini onlardan öğrendim. Laubalilik yoktu, yalakalık olamazdı. Ciddiyet ve iş vardı. İşinizi doğru yaptığınız ölçüde iyi gazeteciydiniz. Kaynaklarınız ne kadar güçlüyse, fazlaysa, sağlamsa, doğruysa o ölçüde habere ilk siz ulaşıp farklı işlere imza atıyordunuz. O ölçüde de başarılı oluyordunuz. Dürüstlük çok ama çok önemliydi. Hem haber kaynağınıza karşı hem de gazetenize karşı dürüst olmanız ilk 4 kuraldan biriydi. Herkese, tüm haber kaynaklarına ve iletişim içinde olduğunuz tüm kişi, kurum ve kaynaklara eşit ve mesafeli olmanız çok ama çok önemliydi. İşte bunları öğrendim ve öğrendi benim kuşağım o dönem çalıştıkları gazetelerdeki ustalarından. İlk 4 kural mı; Doğru, dürüst, tarafsız ve de çıkarsız...
Muhabirlik, gece muhabirliği, istihbarat şefliği gibi medya sektöründe nice önemli görevlerde bulundunuz. Sizi zorlayan bir haber oldu mu? Haber peşinde koşarken yaşadığınız ilginç bir anınız var mı?
Evet benim basamaklar şöyle oldu; stajyerlik, gece muhabirliği, acemi muhabirlik, usta muhabirlik, istihbarat şef yardımcılığı, istihbarat şefliği, izlenim yazarlığı, köşe yazarlığı, sunuculuk, program yapımcılığı, çeşitli masa başı görevler ve tüm bunlar sürerken foto muhabirliği her daim oldu.
İlginç anım o kadar çok ki. Hangi birisini anlatsam. Aslında web sitemde, www.yalcincakir.com.tr adresinde blog sayfalarında yayınladım bir kısmını. Ama mesela ''Gezi Olayları''nı izlerken başıma gelenlerden birisini çok özet aktarayım. Bu anılar kitap olarak da yayınlandı;
'Yer; Beşiktaş Başbakanlık çalışma ofisi yakınları. Astsubay misafirhaneleri girişi. Eylemciler bir inşaat makinesini (kepçe) çalıştırmışlar ve polislerle çatışa çatıia Beşiktaş'a doğru ilerliyorlar. Gece yarısı. Ben de fotoğraf çekerek haberi takip ediyorum.
... Gaz biraz dağıldı, dev kepçenin arkasına sığınan eylemciler çıkıp taş atmaya başladı. Polis de anında gaz bombası. Al sana iyi fotoğraf açısı. Kaldık mı arada. Sırtımı dayanacak son noktaya kadar geri çektim. Duvara yapışmıştım. Makineyi dahi kaldıramıyordum, siz anlayın artık, önümde nasıl bir taş, misket, plastik mermi ve bomba trafiği olduğunu. Bir süre duran dev iş makinesi homurdanarak tekrar hareket etti. Toma tam kepçenin ucundaydı. “Kepçe TOMA’yı kovalıyordu” denebilir mi? Denir. Adım adımda olsa TOMA geri, kepçe de ileri doğru gidiyordu. Tomanın arkasındaki polisler geri çekilirken yine ardı ardına gaz bombaları patladı. Biri tam ayağımın dibine düşmüştü. Tekme salladım ama ayağım önce boşlukta sallandı sonra duman fışkıran gaz kapsülü topuğumun çarpmasıyla tam dibime girdi. Paçamdan içeri, yukarılara doğru yayılan gaz ödümü koparttı. Tabana kuvvet eylemcilerin arasına, iş makinesinin de gerisine kaçtım. O sırada sloganlar yükselmeye başladı;
“Faşizme karşı omuz omuza…”
Hemen yanımda 2 kişi dumanların arasında ellerini sallayıp oldukları yerde zıplayarak bağırıyordu.
“Faşizme karşı bacak omuza...”
Anam… İlk kez duyuyordum bu sloganı. Sesleri yüzlerce kişinin hep bir ağızdan haykırdığı, “Faşizme karşı omuz omuza” sloganı içinde eriyip gidiyordu ama benim dibimdeydiler. Yanlış da duymamıştım.
“Faşizme karşı bacak omuza…”
Gazdan seçemiyordum yüzlerini. İyice yaklaştım. Birisi Taksim’de polislere elinde gökkuşağı renkler bulunan bayrağıyla direnen travestiydi. Diğerini tanımıyorum ama o da ya eşcinsel ya da travestiydi. Bağırıyor, zıplıyor, eğleniyorlardı. Gözlerine minik deniz gözlüklerinden takmışlardı. Birisinin elinde tef vardı. Sloganı bağırırken onu da bacağına ritmik şekilde vuruyordu. Bir yandan da dans eder gibi hareketler yapıyorlardı. Ara ara boyunlarındaki bezleri burunlarına götürüp soluklanıyor sonra devam ediyorlardı;
“Faşizme karşı bacak omuza…”
Baktığımı görünce zayıf, uzun boylu olan kolumdan tuttu;
“Naber Yalçın abi. Hatırladın mı beni?”
Hatırlamadım. Nereden hatırlamalıydım? Programdan mı, bilemiyordum.
“Hani geçen fotoğraf çekilmiştik ya…”
Tamam şimdi olmuştu. Beyoğlu’nda Sugar Bar’ın sokağının girişinde karşılaşmıştık. O sokaktaki minicik çay ocağına giderdim yıllardır. Eski Anap il merkezinin bulunduğu sokak. Sabah yayın çıkışı karşılaşmıştık. Benimle fotoğraf çektirmişti yanındaki arkadaşına.
“Hatırladın dimi? Hadi gel fotoğraf çekilelim”
Allah’ım sen bana sabır ver. Arkamız, sağımız, solumuz, önümüz, yanımız gazdan, taştan, müdahaleden yanıyor. Ama o fotoğraf çektirmek istiyor. “Tamam” dedim kırmamak için.
Geçti yanıma koluma girdi savaş mahallinde hatıra fotoğrafı çektirdi benimle. “Dikkat edin kendinize” dedim uzaklaşırken, “Sende abiii” diyerek el salladılar arkamdan. Eğleniyorlardı.'
Televizyonda reality kültürünü Türkiye'ye getiren ilk isimlerdensiniz. TV dünyasına nasıl geçiş yaptınız?
Aslında ilk getiren ben değilim. Şimdi kapalı olan Flash TV'de reality başlayacaktı. Hem Flash TV'de hem de Türk televizyonculuk tarihinde ilk kez olacaktı bu içerikte bir yapım. Yapımcılığını da bana verdiler. Ben de ekip kurdum. İlk sunucumuz rahmetli ağabeyim, usta sanatçı Aykut Oray'dı. Program yardım benzeri ağırlıkta ama kayıp ve cinayet dosyalarının da işlendiği bir yapıdaydı. Tuttu. Çok beğenildi. Tabii bunda Aykut abimin içtenliği, samimiliği ve babacanlılığının çok büyük rolü vardı. Ama Aykut abi bir süre sonra çok sevdiği asıl işine oyunculuğa döndü ve programı sunmak da bana kaldı. Ben de böylece realitici Yalçın Abi oldum. Tanındım. İyiki de olmuş.
30 seneye yakın Flash Tv ve Beyaz Tv'de reality programlar yaptınız. İzdivaç programlarının da öncüsü olduğunuzu biliyoruz. Kaç farklı programa imza attınız?
30'dan fazla formata imza attım. 20'den fazla formatı da sundum sanırım. Haber, ana haber, sabah haberleri, yarışma jüri üyeliği, siyasi tartışma ve reality dahil sunulabilecek ne varsa sundum, hazırladım, ekipte yer aldım, ekip başı oldum. Meslekte 40 yıla yaklaşıyorum. Hala sahadayım, hala haber peşindeyim. Milliyet'de 3 yıl, Cumhuriyet'de 10 yıl, Flash TV'de 24 yıl, Beyaz TV'de 3 ay çalıştım.
Sinema filmleri ve dizilerde de rol aldınız. Set ortamında ilginç bir anınız var mı?
Evet dizi, sinema filmi, dizi tadında televizyonda tiyatro vs... Son olarak da Tutunamayanlar dizisinde TRT'de konuk oyuncu oldum. Okan Bayülgen sevdiğim ve başarılı bulduğum bir kişi. Beni çağırdılar ve Acun Ilıcalı'dan önceki TV8'de bir projede yer alıp almayacağımı sordular. Çok sevindim. Tiyatro yapacaktık. Süheyl ve Behzat Uygur kardeşlerle oynayacaktık. Sanırım 7-8 bölüm gittim. Çok eğlendik. Uygur kardeşlerin huysuz komşusu da oldum, tüylü şapkalarla orta çağ korsanı da oldum. Kendi programlarımı orada ti'ye de aldık. Ustaların yanında içimde kalan bir özlemi doyurmuştum böylece. Ama anladım ki, herkes kendi işini yapmalı. Öyle bir iki denemeyle oyuncu ya da tiyatro sanatçısı olunmuyor. Eğitimsiz, tecrübesiz, pratiksiz bir şey olunmuyor, olunamıyor. Olunca işte o dönemki ben gibi ya da ekrandaki dizi enflasyonunda kıkırdayan, ağlaşan ve oyuncu olduğunu sanan pek çokları gibi oluyor. Ama yine de Süheyl ve Behzat'la aynı sahnede olmak, Okan Bayülgen'in o ince zekasından feyz almak güzeldi, keyifliydi.
Televizyonlarda realitiye ara verme nedeniniz neydi?
RTÜK... Ve cezalar. Para cezalarındaki alt sınırın bile bir servet sayılacak düzeylerde olması ve benim bir süre sonra olayları, kişileri çok fazla içselleştirip sağlığımı bozacak noktaya gelmem.
‘‘Ben boş durmayı beceremeyenlerdenim’’
Evet Gümüşlük günlerinize gelelim. Gümüşlük'e ne zaman taşındınız? Gümüşlük'ü tercih etme nedeniniz neydi?
Ben Gümüşlüğe yazları gelirdim. Akrabalarım var sürekli bu mahallede yaşayan. Ekranda yayın sırasında geçirdiğim bir rahatsızlık ve programın yapımcısının talihsiz bir şekilde vefat etmesi beni çok sarstı ve yordu. Beyaz TV maceram 3 ay sürdü. Sezon finalinden sonra ben tatil için geldiğim Gümüşlük'ten geri dönmedim. Burada güzel dostluklarım var. Sakin ve huzurlu bir hayat sürüyorum. Bu mahalleyi de insanlarını da seviyorum.
Gümüşlük halkına kendinizi kısa sürede sevdirip, iyi dostlar kazandınız. Sevdanız olan muhabirliği, bir diğer sevdanız haline gelen Gümüşlük ile bir araya getirip Gümüşlük Rehberi isimli internet sitesini kurdunuz. Bu projeyi nasıl başlattınız?
Ben boş durmayı beceremeyenlerdenim. Html, javascript, Php, Mysql öğrenmiştim geçmişte. Program sunarken bir yandan da 3ds Max ve Cinema 4D kurslarına gittim. Derslerini satın aldım. Hobi diye başlayan bu uğraşlarım bir süre sonra benim işim oldu. Gümüşlük Rehberi web sitesini kurdum. Gümüşlük'deki işletmeleri o rehbere kaydettim ve giderek büyüdü sonunda devasa bir platform çıktı ortaya. 7/24 sürekli haber giriyoruz ve güncelliyoruz. Gümüşlükspor'un tüm maçları ve antremanlarını izliyorum. Fotoğraflar çekiyorum. Onları da bu web sitesinde yayınlıyoruz.
gumuslukrehberi.com'un bölgenin en çok takip edilen rehber ve haber sitesi olmasını nasıl sağladınız?
Sitemiz bir rehberken yanına haber içeriğini de ekleyince ve sürekli güncel olunca vatandaş da takibe başladı. Ben haberciyim. Haberi koklar, bulur, yazar, düzenler ve yayınlarım. Mümkün olduğunca herkesten farklı ve özel haber için uğraşıyoruz. Başlıklar çok önemli. Çok iyi başlık atarız, gazeteciliğimizden gelen alışkanlık. Daima güncel ve olabildiğince özel haberle büyütüyoruz sitemizi. Bunu en iyi siz bilirsiniz. 48spor.com için verdiğiniz mücadele ve işinizi ne kadar ciddiye aldığınızın bizzat tanığıyım. Muğla içinde hangi deplasmana gitsek maç haricinde (saha dışında) bile bana ve ekip arkadaşlarıma, "48spordan mı geliyorsunuz" diye soruyorlar. Bu bir markalaşma sürecidir ve başarılı olmuş bir süreçtir. Yani biz de adım adım büyüttük web sitesini. İki sene önce başladık şu anda bu röportaj tarihi itibariyle ilk 10 binin içine girdi site.
Şuan şampiyonluğa giden Gümüşlükspor'un maçlarını bölgede takip eden tek isimsiniz. Gümüşlükspor sevdası nasıl başladı? Sarı-siyahlı ekibin ilk takip ettiğiniz maçı hangisiydi?
Evet takım şampiyonluğa giderken ligler tatil edildi. Bence iyi oldu. Çünkü bu salgının (Covid-19) şakası yok. 3 yıl önce ilk maça gittim. Ama Saha içi yeleğini almadım uzun süre tirübünden çalıştım. Sonra sahaya indim. Bol bol fotoğraf çekip haber yapıyorum. Benim kulüpten hiç bir maddi gelirim ve beklentim yok. Talep de etmedim. Ağzımı yokladılar, teklif de getirdiler. Kabul etmedim. Sıkıntım olup olmadığını sık sık sorarlar. Sağ olsunlar. Ama ben önce sarı kırmızıya, sonra sarı siyaha gönül verdim. Ama saha da tarafsızım. Haberciyim. Çekerken, yazarken, yorumlarken tarafsız kalırım. Gazeteciliğin en temel kuralı bu. Hem ben amatör spor sayesinde Muğla'da çok iyi çocuklarla tanıştım. İyi hocalarla çalıştım. Bizim kulübün yönetimi de iyi ve dürüst insanlardan oluşuyor. İsim isim sayarsam unuttuklarıma ya da atladıklarıma haksızlık olur. Zaten buraya da sığmaz. Unutmayalım, isimler değişir dostluklar ve kulüpler baki kalır.
‘‘Kulüp yönetimi inanın imkansızı başarıyor’’
Gümüşlükspor yönetimiyle nasıl tanıştınız? Bildiğimiz kadarıyla kulüp yöneticisi Nejat İşler ve kulüp başkanı Ahmet Faik Karakaya ile yakın bir dostluğunuz var.
Nejat'la da, Faik'le de burada tanıştım. İyi ki de tanışmışım. Hayatımı kurtardı bu ikili. Sahada fenalaşıp hastaneye kaldırıldığımda hem Nejat İşler'in hem de Ahmet Faik Karakaya'nın dostluğunu, çabalarını, desteklerini unutamam. Sağ olsunlar... Başta kulüp başkanı Ahmet Faik Karakaya, as başkan Nejat İşler, başkan yardımcısı Mehmet Özak, yönetim kurulu üyemiz spor hekimi doktor Ateş Şendil, diğer yönetim kurulu üyeleri ile teknik direktör Hüseyin Öztemiz ve yardımcısı Ali Cihan Kayaş gerçekten de amatör spora gönül vermiş, ellerini, gövdelerini taşın altına sokmuş insanlar. Saygıda ve sevgide karşılıklı kusur etmiyoruz. Onlar beni seviyor ben de onları.
Gümüşlükspor'a Muğla'da hiçbir amatör, hatta hiçbir profesyonel kulüpte olmayan bir fotoğraf arşivi yarattınız. Bu fotoğraflardan bir sergi açmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum bu değerlendirmenize. Hem fotoğraf hem de video. Tüm Gümüşlükspor arşivini takımın data bankına da yedekliyoruz. Yani kulübün de, teknik heyet ve futbolcuların da mükemmel bir arşivi oluyor. Sergi çok güzel olur. Yerel yönetimin ya da federasyonun desteğiyle mükemmel olur aslında.
''Bir belgesel hazırlıyorum''
Oldukça pahalı, full frame ekipmanlarla maçları takip ediyorsunuz. Sizi amatör maçlarda foto muhabiri olarak görenler nasıl bir tepki gösteriyor? Amatör karşılaşmalarda ilginç bir anınız var mı?
Yaa sormayın. İlk bir yıl beni görenler önce inanmadı. "Aaa, Yalçın Çakır'a ne kadar benziyor" falan takılanlar oldu. Hatta, "abi hayırdır. Kayıp mı arıyorsun. Bizim takımda evden kaçan mı olmuş" diyenler oldu ciddi ciddi. Ama alıştık karşılıklı 3 yıldır deplasmanlara gide gele, onlar bizim sahaya gele gele. Ekipmanlarım tam profesyonel çünkü ben profesyonel fotoğrafçılık da yapıyorum. Reklam, tanıtım, haber, özel günler, sosyal aktiviteler de çekiyorum.
Gümüşlükspor sanat ve kültürden beslenen bir ekip olarak öne çıkıyor. Sizinde Gümüşlükspor için bir belgesel projeniz olduğunu biliyoruz. Gümüşlükspor'un şampiyonluğunu resmi olarak ilan etmesiyle belgesel de gösterime girecek mi?
Evet bir belgesel hazırlıyorum. Gümüşlükspor belgeseli ya da bir amatör futbol kulübünün belgeseli. Adını da, "Bir Umudu Daha Olanlar" koydum. Gümüşlükspor'un sloganı, "Bir ihtimali daha olanların takımı". Benim Gümüşlükspor belgeselinin adı da; "Bir Umudu Daha Olanlar." Video kurgular yarılandı bile. Bu takım mahallenin çocuklarının, gençlerinin umudu. Bu umudu yeşertmek için ben de kendi alanımda katkı sunuyorum. Belgeselin gösterim tarihi sürpriz. Muhteşem olacak... Geliri de kulübe kalacak.
Gümüşlükspor altyapısındaki sporculara ücretsiz eğitim veriyor. Bunun kaynağını nereden buluyor?
Ben o kaynak işini çözemedim bir türlü. Kulüp yönetimi inanın imkansızı başarıyor. Yemesi, içmesi, konaklaması, deplasmanı, malzemesi, ekibi, kadrosu, forması, eşofmanı, yağmurluğu, tozluğu, otobüsü, pirimi, alt yapısı ile acayip bir bütçe. Bu işin sihrini kulüp yönetimi biliyor. Uygulamacı sihirbaz da kulüp genel kaptanı Onur Berke...
Meslek hayatınızda 50'den fazla ödülünüz var. Spor muhabirliği alanında ilk ödülünüzü Muğla'da kazandınız. Ödülü aldığınızı duyduğunuzda neler hissettiniz?
Vallahi stajyer muhabirken ilk imzamın gazetede yayınlandığı gün gibi ağlayasım geldi. Büyük bir gururdu benim için. Muğla ASKF'ye bir kez daha teşekkür ederim. Gerçek gazetecilerin ödülü; ihaleler, yağlı-ballı ödenekler, kıyak çekilmiş makam-mevkiler değil layık görüldükleri ödüllerdir. İnanın bana, tüm genç meslektaşlarım da inansınlar buna.
"Fotoğraf tarihin usudur''
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Ana Sanat Dalı mezunusunuz, foto muhabirliği konusunda Muğla'nın en deneyimli ismisiniz. Haber ve spor fotoğrafı çekerken nelere dikkat edilmeli?
Aslında mezunu olamadım. Son sınıfta ilişiğim kesildi okulumla. En deneyimli isim demek sizin teveccühünüz ama yine de teşekkür ederim. Haber ve spor foto muhabirliği mükemmel branşlar. Ancak sevmeden, gönül vermeden yapılamayacak işler. Sorunuzun yanıtı çok uzun aslında. Fotoğraf çekerken nelere dikkat etmeli sorusunun temel yanıtları var. Ekipman, kadraj, ışık, renk, altın kesim, denge vd. O temel kavramlara girmeyeceğim çünkü haber ve spor foto muhabirliği temel fotoğrafçılıktan çok farklı.
Yıllardır verdiğim iki yanıt var onları vereyim; "Bir- Farklı bakacaksınız...
İki- Bakmakla görmenin farkını yakalayacaksınız..."
Ve bu konu hakkında bana ait bir son söz; "Fotoğraf tarihin usudur... Vizörden bakarken, deklanşöre basarken aslında tarihi kaydettiğinizi unutmayın."
Zaman ayırıp sorularımızı cevapladığınız için teşekkür ederiz. Sizin eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Ben teşekkür ederim. Babamdan bana kalan bir sözle bitireyim; "Dayan yüreğim dayan / Bu soluk bu yokuşu da aşar." Yüreği her yokuşu aşmaya yetenlere selam olsun.